TOPLUM

Sivil toplumun kavram ve doktrin olarak Batı siyaset literatüründe gelişmiş ve olgunlaşmış olmasına karşın, Türk toplumunun, zaman zaman devlet müdahalesi olsa ve bazen farklı formatlarda örgütlense de, hem Osmanlı hem de Cumhuriyet Türkiye’si tecrübelerinde ‘yapı’ olarak sivil toplumdan uzak olduğunu iddia etmek zordur. Türkiye’deki sivil toplum algısında, modern dönemdeki gelişmelerin dünyadaki gelişmeler ile paralellik arz ettiğini söylemek mümkün.

Bugün artık, kamu yararının gözetiminde kamu yönetimi algısındaki değişiklik, dünyada örnekleri görülmeye başlanan yönetişim odaklı bir yapıya bürünmeye başladı. Devletin kamu hizmetlerini sunarken geliştirilen ‘yönetişim’ modeli, gecikmeli de olsa ülkemizde de uygulama sürecine geçildi. Devlet makro ölçekte sosyal ve ekonomi politikalarını, mikro alanlara indirememesi ve uygulayamaması, kaynaklarını israf ederek verimli kullanamaması, alanda yakın temas halindeki sivil toplum kuruluşları ile işbirliği sürecine itmiştir. Devlet ve sivil toplum her biri diğerine yardımcı olacak şekilde, fakat aynı zamanda diğeri üzerinde kontrol işlevi de görerek bir ortaklık ilişkisi içersinde olmaya başlamışlardır. Devlet bugün kamu yararını, sivil toplum örgütleri, özel sektör ve bilim camiası ile ortak yürütmenin maksimum fayda elde ettiğinin farkındadır. Bölgesel kalkınmalarda kaynakları kalkınma ajansları yoluyla kurum ve kuruluşlara aktararak efektif hareket alanı sağlıyor ve kendisini denetim pozisyonuna çekerek angaryasından kurtuluyor. Bu sayede sivil alanın enerjisini kullanarak kamu yararını gözetmiş oluyor. 

Devletle kamu yararı altında girişilen bu ilişkide, rollerin birbirine karışmaması ve sivil toplumun pragmatist bir yaklaşımla devletçi refleksler gösteren bir konuma gelmemesi gerekiyor. Bu ortak çalışma kültürünün sivil toplum cephesinde bir zihni sapmaya dönüşmemesi için asıl olanın sivil bilincin gelişmiş olup, bireysel hakların öncelenmesidir.

İSDAM olarak biz, her şeyden önce bir örgüt olmasının başlı başına ‘sivil bir toplum’ için yeterli olmadığını düşünüyor, kendi sorunlarını çözmeye aday, yönetime katılımcı, yerelden bir bakış getirebilecek, farklılıkları özümsemiş, çoğulcu bir anlayışla bireylerin haklarını savunan sivil beyinlerin / bilinçlerin olması gerektiğine inanıyoruz.